‘Nefret suçları cezasız kalırsa toplumsal adaletten söz edilemez’

Anasayfa

Haberler

‘Nefret suçları cezasız kalırsa toplumsal adaletten söz edilemez’

Haberler
‘Nefret suçları cezasız kalırsa toplumsal adaletten söz edilemez’

İSTANBUL- 8 Nisan Dünya Romanlar Günü nedeniyle İsveç Konsolosluğu’nda düzenlenen sunumda konuşan Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, “Bir ülkedeki çoğunluk azınlık üzerinde nefret söylemi kapsamında suç işlediyse ve karşılığında herhangi bir cezai yaptırımla karşılaşmadıysa orada toplumsal adalet ve barıştan söz edilmez” dedi.

Roman yurttaşların üzerindeki baskı, ayırımcılık ve mağduriyetleri tartışarak farkındalık yaratmak amacıyla Sıfır Ayırımcılık Derneği ve Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De Platformu, İsveç Konsolosluğu’nda bir sunum gerçekleştirdi. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu’nun da konuşmacı olarak katıldığı sunumda Avukat Gülçin Aktunç, Sıfır Ayırımcılık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Elmas Arus, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De Platformu üyesi Avukat Levent Şensever ve 2005 yılında Manisa’nın Karayenice köyünde evleri yıkılan Romanlar yerlerini aldı.p>‘Nefret suçları cezasız’

Nefret söylemi ve nefret suçları üzerine konuşan Yasemin İnceoğlu, “Bir ülkedeki çoğunluk azınlık üzerinde nefret söylemi kapsamında suç işlediyse ve karşılığında herhangi bir cezai yaptırımla karşılaşmadıysa orada toplumsal adalet ve barıştan söz edilmez” dedi. Nefret söyleminin toplumsal kökenli bir ideolojiden beslendiğine dikkat çeken Yasemin, “Bizim toplumumuz kendisini heteroseksüel, Müslüman ve Türk kimliği üzerinden tanımlıyor ve ‘bizden olmayana’ ayırımcı politikalar uyguluyor” diyerek bu üç gruba girmeyen kesimlerin nefret suçlarına maruz kaldığının altını çizdi. Toplumda azınlıklara yapılan nefret söylemlerinin nefret suçlarını doğurduğunu belirten Yasemin, azınlığın çoğunluğa yaptığı söylemlerin nefret suçları kapsamına girmediğinin altını çizen çizdi.

‘Medya nefreti derinleştiriyor’

“Nefret söylemi konusunda Türkiye çok zengin” ifadesini kullanan Yasemin, medyanın da nefret söyleminde çok büyük bir araç olduğuna işaret ederek, medyanın bir dördüncü kuvvet olarak ideolojinin en büyük denetleyici araçlarından birisi olduğunu söyledi. Hrant Dink’in öldürülme sürecinden itibaren gazete başlıklarını taradıkları zaman medyanın nasıl bir suç ortağı olduğuna şahit olduklarını belirten Yasemin, gazetelerin “Ermeni hırlıyor”, “Ermeni kaşınıyor” başlıklarını attığını hatırlattı.

‘Mağduru suçlayan, suçluyu koruyan yargı!’

2005 yılında Manisa’nın Karayenice köyünde yaşayan Roman yurttaşların, muhtar ve köyün gençleri tarafından “Burada Roman istemiyoruz” söylemleri ile evlerini yıkmasının ardından açılan davada Roman yurttaşların avukatlığını yapan Avukat Gülçin Aktunç, bu tür davalarda yargının nefret suçunu araştırmasının ve daha sonraki aşamada tespit etmesinin çok önemli olduğunu ifade etti. Burada özellikle devlete ve kolluk kuvvetlerine sorumluluk düştüğünü dile getiren Gülçin, ancak Türkiye’de böyle durumlarda toplum tarafından ötekileştirilen kesimlerin süregelen davalarda mağdur olmaktan çok suçlu konumuna getirildiğine dikkat çekerek “Soruşturma aşamasında mağdur olan kişiyi suçluymuş gibi dizayn ediyorlar burada ön yargı ortaya çıkıyor. Mağduru değil, suçu işleyenleri koruyan bir şeklide davalar devam ediyor” sözlerini ifade etti.

‘Biz yokken evlerimizi yıktılar’

Yenice köyünde yaşayan Ufuk Demirbilek, yaşadıkları mağduriyeti anlatarak, 2005 yılında mevsimlik işçi olarak çalışmaya gitmelerinin ardından evlerine döndüklerinde köyün muhtarı tarafından evlerinin yıkıldığını gördüklerini söyledi. Ufuk, “Biz köyde 22 hane kalıyorduk. Yıllardır komşuyuz birbirimizin düğünlerine gideriz. Ancak yeni muhtar geldikten sonra ‘Ben burada Romanları istemiyorum’ diyerek köyün gençlerini galeyana getirdi, biz yokken evlerimizi yıktılar. Dava açtık ancak davanın üstünü kapattılar. Bizi Selimşahlar köyüne sürdüler, TOKİ’lere yerleştirdiler. Kendi evlerimizde yaşarken kiraya çıkmak zorunda kaldık” dedi.

Ufuk, bu zorunlu göçle beraber yaptıkları işleri de kaybettiklerinin altını çizerek, eskiden geleneksel işleri olan sepetçilik ve demircilik işlerini bırakarak hurda toplayıcılığı yapmak zorunda kaldıklarını da sözlerine ekledi.

http://jinha.com.tr/TUM-HABERLER/content/view/20339