Kağıt toplayıcıları: Biz virüslü de değiliz, pislik de…

Anasayfa

Haberler

Kağıt toplayıcıları: Biz virüslü de değiliz, pislik de…

Haberler
Kağıt toplayıcıları: Biz virüslü de değiliz, pislik de…
Salgın önlemleriyle hayatı en çok zorlaşan insanlar arasındaki atık kağıt toplayıcılarının dertleri 'normalleşme' döneminde de sürüyor. STK uzmanları, destekleyici düzenlemelerin önemine vurgu yapıyor.
Haber: Eylem Yılmaz

Türkiye’de koronavirüsün tespit edildiği açıklanan 11 Mart 2020 tarihinden bu yana toplumun hemen her kesimi ekonomik ve sosyal bir krizle karşı karşıya kaldı. Bunlar arasında en dezavantajlı kesimlerden biri ise günübirlik para kazanarak geçimini sağlamaya çalışan kâğıt işçileriydi.

Türkiye’de kaç kişinin kâğıt toplayarak geçimini sağladığına ilişkin resmi bir rakam bulunmuyor. Yaygın görüş, yarım milyon insanın bu şekilde geçimini sağladığı yönünde. Karantina süresince kapalı olan mağaza ve iş yerleri ile uygulanan sokağa çıkma yasakları kâğıt toplayıcılarını çalışamaz hale getirdi. Yine bu dönemde virüsün çöp konteynırlarında, herhangi bir eşya üzerinde 72 saat canlı kalabildiği yönündeki açıklamalar da eklenince sokakta atık toplanması tümüyle yasaklandı.

Buna ek olarak, insanlarda da tepki oluşmaya başladı, kâğıt toplayıcılarını gördükleri anda uzaklaşmaları için yapılan uyarıların tonu sertleşti. İnsanların çöp kutularına dahi dokunulmasına tahammül edemedikleri bir ortamda, onların durumu her gün daha da zorlaşıyor, kötüleşiyor.

Yeşil Gazete için görüştüğüm kâğıt toplayıcılarından bir kadın kendilerine “pislik” diye bağırıldığını anlattı. Bu tür tavırlar salgın döneminde artmış. “Biz virüslü değiliz” dedi kadın: “Biz de evimizi geçindirmeye çalışıyoruz.”

‘İki mahallede 52 kişide korona var, karantina uygulanmıyor’ iddiası

Diğer yandan koronavirüs onların da sağlığını tehdit ediyor. Birçoğunda eldiven ve maske bulunmuyor. Kimi “bize bir şey olmaz” mantığıyla kendi isteğiyle kullanmıyor, kimi dikkat ediyor. Ancak ağır risk altında bulunan gruplar arasında olan atık toplayıcıları arasında virüse yakalanmamaları oldukça düşük bir ihtimal. Haber için İzmir’den görüştüğüm bir kaynak yoğunlukla kağıt toplayıcılarının, günübirlik çalışanların kaldığı iki mahallede toplam 52 kişide virüs tespit edildiğini ancak karantina önlemi alınmadığı iddia etti. Bu mahallelerin adını vermekten ise ısrarla kaçındı.

Konuyla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı kaynakları önce, “Bununla ilgili bizim bir bilgimiz yok. İl Sağlık Müdürlüğü’nden öğrenebilirsiniz” açıklaması yaptı. İl Sağlık Müdürlüğü’nden soruları mail olarak iletmem istendi. Sonra medya departmanından arandım ve “52 bizim için büyük bir sayı değil” yanıtını aldım. “Elbette önemli” diye devam edilen konuşmada günübirlik çalışan insanların ağırlıkla yaşadığı beş mahalleden hangilerinde bu tespitin yapıldığına ilişkin bir bilgi edinemedim. Sadece o iki mahallenin adı istendi ve tekrar dönüleceği söylendi. Ancak bir dönüş olmadı. Tekrar Sağlık Bakanlığı yetkileriyle görüştüğümüzde, İl Müdürlüğü ile yaptığım görüşmeyi aktardım ve sordum: “52 sayısı bizim için az denildi. Bakanlığın karantina uygulaması için belirlediği standart bir rakam mı var?”

Verilen yanıt: “52 vaka olduğu doğru değil. Olsa hemen gereğini yaparız.”

‘Pislik diye bağırıyorlar’

Peki, böyle bir virüsle mücadele edilirken kâğıt toplayıcıları neler yaşıyor? Özellikle kâğıt toplayarak geçinmeye çalışan kadınlar hangi sorunlarla karşı karşıya kalıyor?

34 yaşındaki Nurdan Solar, dört buçuk yaşında bir çocuk annesi. Altı yıldır kâğıt toplayarak geçinmeye çalışıyor. Karantina boyunca çalışamamış: “Zaten borcumuz var, üzerine bir de bu salgın gelince ne yapacağımızı bilemedik. Eşim beş aydır işsiz. Çalıştığı yerde 120 günü dolduramadığından işsizlik maaşı alamıyor. Şimdi yeniden sokağa çıkıp iş aramaya başladı. İnşallah bulur. Her yer kapalıydı. Normalde haftalık satardım. 300-400 TL’ye satıyordum. Her yer kapanınca nereden bulayım ki… Bir tek devletin bin TL yardımını aldık. Evimiz kira ve üç aydır ödeyemiyoruz. Faturalar birikti. Ev sahibi evi satacağını söyledi. Bu olursa ne yaparız bilmiyorum…”

Karantina bitti ve yeniden sokağa döndü Nurdan da. İnsanların kendilerine yönelik yaklaşımlarını soruyorum, “Pislik diyorlar sürekli” diyor. “Normalleşmeyi” anlatıyor: “Korka korka yapıyoruz. Mikroplu sonuçta. Bir tane evladım var. İnsanlar normalde de bize tepki gösterirdi ama virüs ortaya çıkınca arttı. Kadın erkek hepsi ‘Pislik’ diyor. Arabamızı yoldan çekmemizi isteyerek ‘Çek şu pisliği’ diye bağırıyorlar. Ben alnımın teriyle ekmek paramı kazanıyorum. Bu dedikleri hiç umurumda olmuyor.”

‘Bir tek devletin bin TL yardımını aldık, gıda yardımı gelmedi’

Esme Elgün’le devam ediyoruz. 38 yaşında. En küçüğü dört, en büyüğü 19 yaşında, toplam dört çocuğu var. Çocukları okumuyor. Biri altıncı sınıfta diğeri beşinci sınıfta okulu bırakmak zorunda kalmış, “Maddi gücümüz yoktu. Sel gelmişti” diyor Elgün. Pandemi süresince evden dışarı hiç çıkmamışlar. Bu nedenle zaten var olan borçları artmış, üzerine yeni borçlar eklenmiş:

“Üç ay boyunca o kadar mağdur olduk ki anlatamam. Kâğıt toplayamadım, işe gidemedim. Borç harcım vardı. Allah razı olsun eş dosttan borç almayla geçindim. Bir sürü borcun içindeyim. Normalde sabah 09.00-10.00 ile öğlen 15.00-16.00 arasında çalışıyordum. Günlük harçlık gibi 50-60 TL kazanırdım. Üç ay kesinlikle evden dışarı çıkamadık. Çocuklara da yasak uygulanmıştı. Ne eşimle ne çocuklarımla çıkabildim. Kredi borçlarım var. Hiçbirini ödeyemiyorum. Eşimin de bir geliri yok. Bir kez devletin bin TL yardımından yararlandık. Başka da bir şeyden yararlanmadık. Belediyenin gıda yardımları bize gelmedi. Bir tek bin TL aldık. Bekçi abilerle, postacı getirdi. Ona da nasıl sevindim anlatamam. Onunla erzak aldık da kendimizi idare ettik. Biraz da utanıyorum da anlatamıyorum derdimi…”

Arus: Özellikle genç kızlar tacize uğruyor

Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus’un konuyla ilgili anlatacakları var. Kendisi de bir Roman ve İstanbul’daki 30 bin kişilik sülalesinden okula giden ilk kız çocuğu olduğunu anlatıyor Arus. İki üniversite bitirerek yine bir ilke imza attı. Türkiye’deki Romanları anlattığı “Buçuk” adlı belgeseli büyük ses getirdi. Ardından kurduğu Sıfır Ayrımcılık Derneği Avrupa Konseyi’nin İsveçli diplomat Raoul Wallenberg adına verdiği İnsani Yardım Ödülü’nü kazandı. Arus, kadınların hem pandemi sırasında hem de genel olarak karşılaştıkları zorlukları şöyle anlatıyor:

“Pandemi sırasında gece çalışmak zorunda kalanlar oldu. Bu sırada alüminyum, bakır gibi kağıt gibi para edecek değerli atıkları biriktirmişler. Az kilo ile çok para getirecek şeyleri biriktirmeye başlamışlar. Bu, çevredekilerin çöp birikintisi diye tepki göstermesine neden olmuş. Hurda toplayan kadınların ortak cümlesi şudur: ‘Biz kadınlığımızdan sıyırılıp kötü giyinerek, bizi taciz edebilecek tüm fiziksel koşulları ortadan kaldırarak hurda toplamaya gidiyoruz.’ Yanlarında mümkün olduğunca çocuklarla gidiyorlar ki hem yardım etsinler hem de anne olduklarının mesajını verebilsinler. O zaman daha az laf atılıyor. Özellikle genç kızlar tacize uğruyor. ‘Bu pisliği yapacağına gel benimle evlen ikinci hanımım ol’ diyenler oluyormuş. Toplum içinde etiketlenmemek için yaşadıkları tacizin boyutlarını anlatmıyorlar.”

‘Mahallelere kreşler yapılmalı, okuma-yazma kursları açılmalı’

Peki, bu durumu değiştirmek için neler yapılmalı? Elmas Arus’un önerileri şöyle:

“Güvensiz işler, Roman kadınların kaderi olmuş durumunda. Bu kader hikâyesinden, bu toplumu kurtarmak gerekiyor. Bunun için sosyal politika önerileri sunuyoruz. Bakanlığın işletemediği bir strateji belgesi var. Bu strateji belgesinde vaat edilen özellikle kadınları ilgilendiren istihdam politikalarının bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu politikalarının hayata geçirilmesi için de eğitim kursları yerine önce mahallelerine kreşlerin yapılması lazım. Çocuklarını bırakacak yeri olmadıktan sonra eğitim kurslarına gitmeleri de mümkün değil. Kadınları özgürleştirmek gerekiyor. Bunun için mutlaka kreşler yapılmalı. İkinci olarak okuma-yaza kursları açılarak bu kadınların eğitime erişimi önündeki bir engelin kaldırılması lazım. Aksi halde dışarıda çalışmak zorunda kalmaya devam ettikleri sürece istismara açık kalmaya devam edeceklerdir.”

‘Kâğıt fabrikaları ücreti hala düşük tutuyor’

Kâğıt toplayıcılarının bir derdi virüs ve buna bağlı olarak uygulanan yasaklar ise bir diğeri de kağıt fabrikaları. Sokak Atıkları Toplayıcıları Derneği (SATDER) Başkanı Recep Karaman, pandemi süresince devletin yaptığı bin TL yardımdan yararlanıldığını, gıda konusunda da sorun yaşanmadığını söylüyor ve kâğıt fabrikalarının uygulamalarını şöyle anlatıyor:

“Kâğıt fabrikaları bize ücreti hâlâ düşük tutuyor ama kendileri arttırıyor. Kendi bobin fiyatlarında her hangi bir düşüş olmamasına rağmen bizim atık kâğıt fiyatlarımızı düşürüyorlar. Toplayıcılar şu an kâğıtları 30-35 kuruşa satıyor. Pandemi sürecinde bu 1,5 TL’ye çıktı. Çünkü biz çalışmadığımız için Türkiye’de kâğıt bulunamadı. Şimdi yine 30-35 kuruşa satıyoruz. Kendi sattıkları malda ise herhangi bir düşüş yok. Bizim için önemli olan bu fiyat düşüşleridir. Hayatımızı en çok bu etkiliyor. Biz hasta da olsak, öleceğimizi de bilsek çalışmak zorundayız. Hastalığın en yüksek olduğu zamanlarda bile biz çalışmak zorundaydık. Günübirlik çalışan insanlarız. Birkaç tane firma kendi aralarında anlaşarak bizim fiyatlarımızı düşürdü. Fiyatlar düşürülünce bize yaşama şansı kalmıyor.”

‘Çevreyi kirletiyorsunuz denilerek çalıştırılmıyorlar’

İstanbul’dan Tüm Romanlar Derneği Başkanı Barış Cahanker ise korona süresinde kendilerine gelen şikâyetleri şöyle aktarıyor:

“Korona süresince kimi korktuğundan kimi yasak olmasından dolayı dışarı çıkmadı. Devletten ve belediyelerden de yeterli desteği alamadılar. Her ailenin dört, beş nüfusu var. Bir karton yardım ne kadar yetebilir? Belediyenin ayda bir yaptığı bu gıda yardımını alamayanlar da oldu. Günübirlik kazanan insanlar oldukları için çok zor durumda kaldılar. Kızılay’a, Belediyelere gittik ama muhatap bulamadık. Yüzde 75’i çalışamadı, karantina boyunca hiç gelir elde edemedi.

Sürekli bu işi yaptığı çekçekle çalışanlar genelde sahadaydı. Maskesiz çalışıyorlar. Onlar sürekli bu işi yaptığı için vücutları her türlü virüse alışkın diye düşünüyorum. Yoksa yakalanmamalarının başka bir açıklaması olamaz. Ben kendilerine maske, eldiven de verdim ama tamamen kendi umursamazlıklarından dolayı kullanmadılar. Hastalığa da yakalanmadılar. “Abi bize işlemez” diyenler oluyordu. Belediyeler şu an bu insanları çalıştırmıyor. Bazı yerde çok sık karşılaşılıyor. Çevreyi kirletiyorsunuz deniliyor, çalıştırılmıyor. Önce çevredeki insanlar şikâyet ediyor, çöpleri karıştırılsın istemiyorlarmış. Sonra zabıta gelip müdahale ediyor. Bu sadece korona nedeniyle yaşanan bir durum. Daha önce olmuyordu.”

‘İnsanların ötekileştirilmesi zoruma gidiyor’

Son olarak Hatay’da bulunan Roman, Abdal ve Domlar Birliği Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Veysel Toplar ile konuşuyoruz. Hatay’ın Kırıkhan İlçesi pandemi sırasında ayrımcı bir uygulamayla gündeme geldi. Bu ilçede Romanlar, Domlar ve Abdallar’ın kaldığı Barbaros ve Fatih mahallesine yardım talebi iletilmesine rağmen belediyelerin yardım etmediği haberleri tepkilere neden oldu. Bu haberlerin ardından ise belediye bu mahallerin temizliğini gerçekleştirdi.

Bu süreçte neler yaşandığını sürecin takipçisi olan Veysel Toplar’dan dinledik. Toplar, Hatay’da artık kâğıt toplayıcılığını ağırlıkla Suriyelilerin yaptığını da belirterek kalanların başka şehirlere mevsimlik işçi gibi hurdaya gittiğine de dikkat çekiyor:

“Geçim sıkıntısı var, elde bir aylık yok. Günübirlik kazançla geçinemiyorlar. O yüzden çocukları okuldan almaya mecbur kalıyorlar. Hurdacılık yaparken 8-10 yaşlarındaki erkek çocuklarını da yanlarında çırak olarak götürürler. Koronavirüs döneminde baya bir sıkıntıya girdiler. Ellerinde nakit yok, birikmiş parası yok. Borcu olanlar borçlarını ödeyemedi. Evlerine ekmek götüremeyenler oldu. Devletten biner TL aldılar. Belediye de Roman kesime ılımlı bakmıyor. Ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Kendi yakınlarına yardım ulaştırdı ancak Abdal, Roman grubuna bir yardım yapılmadı. Kırıkhan Belediye ve Büyükşehir Belediye bizzat görüşüp yardıma ihtiyaç olduğunu iletmeme rağmen bir yardım yapılmadı. Bu insanların ötekileştirilmesi benim zoruma gidiyor. Toplayıcılığı Suriyeliler aldı. Onlar da bu işi alınca kalanlar da başka araçlarla civar köylere, şehirlere günübirlik giderek hurda toplama işini yapmaya başladı. Koronadan sonra şimdi yeni yeni çalışmaya başladılar. Kimileri temizliğe gitmeye, kimi dilenmeye, kimi kâğıt ve hurda toplamaya başladı.”

Yeşil Gazete